Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ile Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 'Küresel Finansal Forumlar: Değişen Düzenleyici Model ve İslami Finans' başlıklı zirveye katıldı. İslami Finansal Hizmetler Kurulu (Islamic Financial Services Board) ile Merkez Bankası tarafından tertip edilen zirve, yerli ve yabancı finans kurumlarından ilgi gördü. 16-17 Mayıs tarihlerini kapsayan zirvede, finansal sistemdeki mevcut durum, son senelerde kaydedilen gelişmeler, bu gelişmelerin İslami finansal hizmetler sektörünün yönetimi ve denetimine etkileri masaya yatırılıyor.
Zirvede 2008-2009 krizinin sebeplerini anlatan Bakan Yılmaz, "Kriz, ABD'de konut piyasalarında başladı. Konut piyasalarında ve kredilerde aşırı genişlemeye gidildi. Sınırların aşılmasının ardından patlak veren kriz, kısa sürede bütün finansal sektöre sirayet etti. Finansal bir kriz haline geldi. Bunun getirdiği güven kaybının yanında tüketici talebinde ve kredi genişlemesinde olumsuz eğilimler ortaya çıktı. Pek çok insanın kredilerini ödeyemediği, finansal kurumların ayakta kalamadığı bir ortam oluştu." ifadelerini kullandı.
"YEMEĞİ YİYENLER İLE FATURAYI ÖDEYENLER AYRI"
2008-2009 döneminde büyüme oranlarının aşağıya indiğini vurgulayan Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti: "Bu esnada ticaret daraldı, yatırımlar ertelendi. Sonuçta istihdam kayıpları ile ülkeler krizin bedelini ödedi. Hem daralan ülkelerin getirdiği gelir kayıpları hem de kamu harcamalarının sonucu devletlerin yükü artmaya başladı. Batan bankaları kurtarma operasyonları devlete ciddi faturalar ödetti. Yani finansal kriz, reel krize dönüştü. Tabii o da zamanla devletler krizine dönüştü. Maalesef bu olayların müsebbipleri ile bedelini ödeyenler aynı kişiler olmadı. Yemeği yiyenler ile faturayı ödeyenler ayrı insanlar. Bunun getirdiği sosyal adalet sorunları ve karşı çıkışlar ise gördüğümüz problemler. Krizin ekonomik olduğu kadar siyasi sonuçları da oldu. Hükümetler görevlerini terk etmek durumunda kaldı. Evet, kriz siyasal ve sosyal sonuçlar verdi. 1930'larda görülen büyük buhrandan aşağı kalmadı. Dünya son krize daha kurumsal ve organize bir biçimde yakalandı. Merkez bankalarının aktif tavırları, uluslararası dayanışma, ülkeleri geçmişe göre daha avantajlı kıldı."
AYNI SIKINTILARLA KARŞILAŞILABİLİR
Krizin kontrol altına İmajbet alınması, etkilerinin minimuma indirilmesi adına yapılan müdahalelerin semptomatik olduğunu anlatan Cevdet Yılmaz, "Bu minvalde canlandırma adımları, piyasalara bol bol likidite oluşturma, kurumları kurtarma gibi önlemler alındı. Öte yandan krizin sebeplerini bulmaya eğilindi, yapısal tedbirlere başvuruldu. Burada yetersiziz. 2008-2009 krizi kendiliğinden oluşmadı. Birtakım kaynakları var, bunu kontrol etmezsek ileride tekrar aynı sıkıntılarla karşılaşırız." uyarısında bulundu.
Bu süreçte güven ortamının önemli olduğundan söz eden Kalkınma Bakanı, "Maalesef bu ortamda kurumlara güven vermesi gereken kredi derecelendirme kuruluşlarının kredibilitesi gerilemiştir. Krizden önce kurumlara cömert yaklaşan bu kuruluşların şu an güven oluşturmadığı aşikar." yorumunu yaptı.
TÜRKİYE'DE TEK BİR BANKA BİLE BATMADI
Gelişmekte olan ülkelerin, krizde, gelişmiş ülkelere oranla daha iyi bir refleks ortaya koyduğunu savunan Cevdet Yılmaz, şunları kaydetti: "Türkiye bunların içinde en önde giden ülkelerden. Pek çok ülke bu dönemde strest testlerinden geçti. Stres testlerinde malum birtakım bankalar ele alınıyor, her türlü senaryoda nasıl davranılacağına bakılıyor. Bir nevi riskleri ölçülüyor. 2008-2009 krizi gerçek bir stres testi oldu. Kimi ülkeler döküldü, kimi ülkeler dayanıklı çıktı. Türkiye bu testten başarı ile geçti. Tek bir bankası dahi batmadı. Kamu maliyesini iyi şekilde idare etti. Borçları o dönem artsa da sonra süratle geriledi. Ülkede ekonomik performans 2008-2009 döneminde konjonktürel olarak gerilese de büyük bir tahribat söz konusu olmadı. Milyonlarca insana istihdam imkanı sunuldu. Gelinen aşamada bugün daha güçlü, daha sıhhatliyiz. Artık dünyada G-7'den değil G-20'den daha fazla söz ediliyor. Dar çerçevede dünyanın yönetilemeyeceği ortaya çıkıyor. Başarıların belli ülkelerde aranmaması gerektiği hakikati ortaya çıkıyor. Bugün Afrika'da, Asya'da gelir seviyesi fazla olmayan ülkelerde gelişmiş ülkelere oranla daha başarılı politikalar uygulanıyor olabilir. Artık ön yargılarla değil hakikatlerle hareket etmeliyiz. Evet, güney-güney diyalogu dediğimiz sürecin de kriz ortamında geliştiğini görüyoruz. Bunun da dünya için hayırlı bir sonuç olduğunu kabul etmeliyiz."
"İSLAMİ ENSTRÜMANLARDAN BÜTÜN İNSANLIK FAYDALANABİLMELİ"
Finans piyasalarında sorunların temelinde hakikatlerden kopmanın, varlıklardan kopmanın etkili olduğunu aktaran Bakan Yılmaz, "Artık varlıklara dayalı, varlıklarla bağı güçlü enstrümanları öne çıkarmalıyız. Tabii daha önemlisi İslami ilkelere dayalı finansman unsurları ki, bunlar dünyada tekrar tartışılıyor. Bence bu enstrümanlar, dini referanslarla değerlendirilmemeli. Burada bütün insanlığın tasarruf sahiplerinin kullanabileceği varlıklara, daha güçlü bağı olan enstrümanlara ihtiyaç var. Bu enstrümanları bütün dünya için tartışmalıyız. Yeni dünya için alternatif olacak, güvenli enstrümanlar geliştirmeliyiz." önerilerinde bulundu.
Türkiye'nin ekonomide önemli mesafeler aldığını kaydeden Cevdet Yılmaz, şu açıklamayı yaptı: "Kriz zamanında ve cesur kararlarla yönetildi. Sonuç olarak 2010'da 9,2, 2011'de 8,5 büyüme elde edildi. Milyonlarca insana istihdam sağlandı. Kamu borçları milli gelirin yüzde 40'ın altına indi. Net borçların milli gelire oranı yüzde 22'lere geriledi. Gelinen aşamada İstanbul'u merkez yapmayı, finansal enstrümanları çeşitlendirmeye çalışıyoruz. Bu anlamda çok sayıda eylemi hayata geçirme gayretindeyiz. Merkez Bankası, kriz sürecinde en ön safta mücadele edip, ezber bozan politikalar üretip uyguladı. Bunun sonuçlarını hep birlikte aldık. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası bugün iyi bir noktada. Biz şu an, onları daha da güçlendirecek kurumsal adımları atıyoruz."