Sani Tekstil dünya çocuklarını giydiriyor
Bursa’nın parlayan sektörü bebe giyimi ve konfeksiyonunun köklü firmalarından Sani Tekstil, pandeminin gölgesinde geçen 2020’nin ardından, yeni yılda yeni hedeflere odaklandı. Pandemiyle birlikte daha da hız kazanan dijital dönüşüme ayak uydurmanın yanı sıra, ihracatta yeni Pazar arayışları da önümüzdeki dönemde firmanın odaklanacağı konular olacak.
25 yıllık tecrübesiyle bebe giyim ve konfeksiyon sektörünün deneyimli isimlerinden Sani Tekstil Kurucusu MÜSİAD Bursa Şubesi Başkanı Nihat Alpay, Vişne Ticaret Bölgesi’nin tüm dünyada tanınan bir marka haline geldiğini söyleyerek, bunda MÜSİAD Bursa Şubesi ve BEKSİAD’ın güçlü işbirliğinin rolünün büyük olduğunu vurguladı.
1997 yılında bir aile şirketi olarak bebe giyim ve konfeksiyon sektöründe faaliyetlerine başlayan Sani Tekstil, kuruluşundan bu yana geçen süreç içerisinde ürünlerinin neredeyse tamamına yakınını tüm dünyaya ihraç eder konuma ulaştı. MÜSİAD Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Alpay’ın kardeşi ve oğluyla yönettiği firma, 25 yıllık dönem içerisinde sektörle paralel büyüme göstererek, bebe giyiminde önemli bir marka haline geldi. Başkanlar ve İşleri röportaj dizimizde MÜSİAD Bursa Şubesi Başkanı Nihat Alpay’ın iş hayatını, bebe giyim ve konfeksiyon sektörüne dair öngörülerini ve gelecek dönem hedeflerini mercek altına aldık.
Firmanız hakkında kısa bir bilgi verir misiniz? Sizi bu sektörde girişim yapmaya yönelten sebepler neler oldu?
1997 yılında kurulduk. Bir aile şirketiyiz. 25 yıldır bebe giyim ve konfeksiyon sektöründe faaliyetlerimize aralıksız devam ediyoruz. 5 Nisan 1994’te yaşanan döviz hareketliliği, piyasalarda ciddi bir dalgalanma yaşanmasına neden olmuştu. Biz o dönemde farklı bir iş kolunda iştigal ediyorduk. Ekonomide yaşanan bu sürecin ardından aile fertlerimizle birlikte bu sektöre girme kararı aldık.
Hangi yaş ve cinsiyete yönelik üretim yapıyorsunuz? Sezonluk üretim kapasiteniz nedir?
Biz 0 – 10 yaş arası, erkek ve kız çocuklarına yönelik, sokakta giyilebilen, günlük kıyafetler üretiyoruz. Sezonluk yaklaşık 300 bin takımlık bir imalatımız var. 25 yıllık firma tarihimizin, ilk 15 yılında üretimi kendi bünyemizde gerçekleştirdik. Kumaşı alıp, nihai üretime ulaşana kadar giden süreci kendi bünyemizde yürütüyorduk. Ancak son 10 yıldır üretimimizi dışarıda yaptırıyoruz. Sektöre ilk adıma attığımızda Bursa’da kaynaklar sınırlıydı. Dolayısıyla üretimi kendiniz yapmanız gerekiyordu. Şu anda birçok firma kendi alanlarında branşlaştı. Kalite açısından çok iyi noktalara geldiler. Ayrıca maliyet açısından da daha uygun oldu. Biz de kendi bünyemizde Ar – Ge, pazarlama gibi operasyonlara odaklandık. Ben buna profesyonel çalışma diyor ve bu yöntemin zarardan öte, büyük faydalar sağladığını düşünüyorum. Hem böylece üretim ağımızı Bursa ve ilçeleri başta olmak üzere Anadolu’nun dört bir yanına genişletebiliyor ve dolaylı olarak istihdama da katkı sağlamış oluyoruz.
Üretiminizin ne kadarını ihraç ediyorsunuz? En çok hangi bölgelere ihracat yapıyorsunuz?
Öncelikle sektörümüz açısından değerlendirme yapmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Bebe giyim ve konfeksiyonu 25 – 30 yıllık dönemde Vişne Ticaret Bölgesi’nde doğal bir kümelenme yaşadı. Bu artarak da devam ediyor. İlk yıllarda üretimlerimizi Eminönü, Laleli, Merter gibi ticaret merkezlerinde, toptancılar aracılığıyla satıyorduk. Son on yılda BEKSİAD başta olmak üzere BTSO ve MÜSİAD Bursa Şubesi’nin katkılarıyla ticaretimizde ciddi bir hareketlenme oldu. Firmalarımızın büyük bölümü üretimlerinin yüzde 70’den çoğunu yurtdışına gönderiyor. Şu anda bir Vişne Caddesi gerçeğinden söz edebiliriz. Yurtdışında bu alanda iş yapanlar belki Bursa’yı bilmezler ama Vişne Caddesi’ni bilirler. Firma bazında konuşacak olursam, üretimimizin yüzde 95’ini ihraç ediyoruz. Bunun yüzde 20’sini direkt, kalanını iste toptancı müşteriler üzerinden satıyoruz.
Şirketiniz açısından 2020 yılı nasıl geçti? Hedeflerinize ulaşabildiniz mi?
2018 ve 2019’daki yaşadığımız döviz kurlarındaki dalgalanmadan sonra 2020’ye çok iyi bir giriş yaptık. Sezon başı olması nedeniyle geçen yılın ilk aylarında çok iyi bir ivme yakalamıştık. Fakat Mart’ın ortası gibi ülkemizde vakaların görülmesiyle birlikte kapanmalar başladı. Bu bizim sezonumuzun tam ortasına denk geldi. Biz de sektörümüzdeki diğer firmalar gibi kapanmaya gittik. 2 aya yakın üretimimizi durdurduk. Bunun yaz sezonuna yansımaları olumsuz oldu. Ancak kış sezonu için daha dikkatli olmamıza da neden oldu. Ürün gamımızı biraz değiştirdik. Pandemi sürecinde insanların evde daha fazla vakit geçireceği düşüncesiyle, çocukların evde giyebileceği kıyafetlere yöneldik. Bu süreçte kapasitemizi de bir miktar azaltarak, sorunsuz bir kış sezonu geçirdik. Kapanmadan dolayı yılın ilk yarısında yaşanılan sıkıntıların ardından, ikinci yarıda nispi bir toparlanma yaşadık diyebilirim.
Pandemi dönemi firmanızda bir dönüşüm yaşanmasına sebebiyet verdi mi?
Son yıllarda e-ticaretin bütün sektörlerde artan bir trendi vardı. Bu bizim sektörümüzde daha yoğun yaşanıyordu. Pandemi bu kanalları mecbur kıldı. Dolayısıyla sektörümüz tam bir dönüşüm yaşadı. Normal şartlara döndüğümüzde de online ticaret kalıcı olaraktır. Bu artık dünyanın bir gerçeği. Dönüşüme ayak uyduramayan firmaların zorlanacağını düşünüyorum.
Yeni yılda yeni yatırım hedefleriniz nelerdir?
Önümüzdeki sürece bağlı olarak bir kapasite artışına gidebiliriz. Üretimi dışarıda yaptırdığımız için bunun birlikte çalıştığımız firmalara da katkısı olacaktır. Pandemi şartlarının gevşemesiyle, biriken ihtiyaçları da göz önünde bulundurarak çok hızlı bir ivme yakalayacağımızı düşünüyorum. Sadece bizim sektörümüzde değil, Türkiye’deki diğer sektörler için de böyle bir öngörüm var. Haliyle bu bizim yatırımlarımıza da yansıyacaktır. Türkiye hem önemli pazarlara yakınlığı hem de demografik yapısıyla önemli avantajlara sahip. 2,5 saatlik bir uçuş mesafesi çemberinde 1,5 milyar insana hitap edebiliyoruz. Çalışkan, aktif, inovatif ve şartlara ayak uydurabilen nüfusa sahibiz. Bu anlamda 2021 ülkemiz açısında önemli fırsatlar barındırıyor.
Salgının geçmesi durumunda sektörünüzde nasıl gelişmeler yaşanacaktır?
10 yıl öncesine kadar ihracat pazarımız genellikle Rusya ve Türki Cumhuriyetler’di. Her geçen gün, kartopu misali, ihracat yaptığımız ülkelerin sayısı da arttı. Şu anda İngiltere, İspanya gibi ülkeler bizim için normal olmaya başladı. Asya – Pasifik bölgesi de son yıllarda bu pazara dahil olmaya başladı. Bunda; BEKSİAD’ın uzun yıllardır sektörümüzü tanıtmak için gerçekleştirdiği çalışmaların, BTSO’nun Ur-Ge’lerinin ve JunioShow Fuarı’nın önemli payı var. Geçtiğimiz yıl kasım ayında düzenlenen MÜSİAD EXPO’da yoğun bir Afrikalı ilgisine şahit oldum. Türkiye son 15 yıldır bu coğrafyada ciddi çalışmalar yaptı. Bunun semerelerini artık alıyoruz. Afrika’daki ülkelerin alım gücünün düşük olduğuna dair yanlış bir algı var. Ben Afrika’nın mevcut pazarlarımıza önemli ölçüde katkı sağlayacağı kanaatindeyim.
Bebe giyim ve konfeksiyon sektörü her geçen yıl güçlenerek yoluna devam ediyor. Siz bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Sektörümüzün Bursa’da 30 yılı aşkın bir geçmişi var. Merdiven altı tabir edilen üretimden, dünyanın dört bir yanına ihracat yapan firmalar olma başarısını yakaladık. 25 yıldır bu sektörde olan biri olarak; firmalarımızın dünyadaki ünlü markalara fason üretim yapmak yerine, zor olanı tercih edip, kendi markalarıyla, özgün tasarımlarını satma çabasına şahit oldum. Tüm risklere ve zorluklara rağmen bunu başarmak ve şu an itibariyle geldiğimiz nokta sevindiricidir. Böylelikle firmalarımız ekonomik olarak da daha güçlü bir yapıya kavuştular. Ekonomik olarak güçlendikçe Ar – Ge yatırımlarımız da hız kazandı.
Sektörünüze yönelik markalaşmama eleştirileri oluyor. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Özellikle satın alma gücü yüksek ülkelerde, büyük mağaza zincirleri küçük butiklere yaşam hakkı tanımıyor. Bizler ise daha çok mağaza zincirlerinin ulaşamadığı bölgelere ve butiklere hitap eden ürünler imal ediyoruz. Büyük mağazalarda, AVM’lerde olmayınca markalaşmadığımız yönünde yanlış bir algı oluşuyor ama firmalarımızın ürünleri ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyada satılıyor. Dolayısıyla markalaşmadığımız eleştirilerine katılmıyorum. Türkiye’ye, Bursa’ya gelip elinde etiketle firma arayan yabancı alıcılara şahit olduk. Bu da markalaştığımıza dair en önemli örneklerdendir.
Bir yandan da özellikle Ar – Ge kısmında yaşanan nitelikli eleman sıkıntısı, firmaların markalaşmada hızlı yol almasının önüne geçiyor. Bu yönde alınan mesafe işverenlerin marifetiyle oluyor.
Bir aile şirketi olarak firmanızda kurumsal yapıyı sağlamak için ne gibi çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?
Şirkette kardeşim ve oğlumla birlikte çalışıyorum. Aile şirketleri Türkiye’nin bir gerçeği. Türkiye’nin en fazla ihracat gerçekleştiren ikinci ili Bursa’ya baktığınızda birçok önemli firmanın aile şirketi olduğunu görüyorsunuz. Herkes ailesinin ve kendisinin geçimini sağlamak amacıyla bir işe başlıyor. Fakat geldiğimiz noktada üretmek bambaşka bir keyif veriyor. Bana göre yaptıklarımızın hepsinde bir eser var. Bu emeklerin, birikimlerin mutlaka ileriki nesillere aktarılması lazım. Bu, para kazanmaktan çok daha değerli. Bu konuya MÜSİAD Bursa Şubesi olarak da çok önem veriyoruz. Geçtiğimiz aylarda İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç’i MÜSİAD toplantımızda ağırladık. Avdagiç, “İşinizi gelecek nesillere bırakmak istiyorsanız tahammüllü olun. Göreceksiniz ki, aslında yanlış yapan biraz da bizleriz” dedi. Bunun çok doğru bir söz olduğunu düşünüyorum
Sektörde önemli bir deneyime sahip bir iş insanı olarak, sektördeki başlıca sıkıntılar hakkında neler söylersiniz?
Bana göre en önemli iki problem yetişmiş insan gücü ve döviz kurlarındaki dalgalanma. Mesleki eğitimle ilgili BEKSİAD ve farklı kurumların üniversiteler ve meslek liseleriyle işbirlikleri oldu. Bunun güzel sonuçlarını almaya başladık. Bursa Uludağ Üniversitesi’nde sektörümüzle ilgili meslek yüksek okulu açıldı. Yetişmiş insan gücü arttıkça, firmalarımızın marka değeri de artacaktır. Bir diğer taraftan döviz kurlarındaki ani hareketlenmeler sektörümüzü zorluyor. Dövizin yükselmesi ya da düşmesinden ziyade, stabil kalması daha önemli. Ani iniş – çıkışlar ihracatçıyı yoruyor.
MÜSİAD ve BEKSİAD arasında doğal ve güçlü bir bağdan söz edebiliriz. Bu iki derneğe üye olan çok sayıda iş insanı var. Bu güçlü ilişkileri neye bağlıyorsunuz?
MÜSİAD Bursa Şubesi olarak geçen yıl kuruluşumuzun 25’inci yılını idrak ettik. Genel Merkezimiz ise 30 yıllık bir geçmişe sahip. MÜSİAD Bursa Şubesi, üye sayısı ve güçlü yapısıyla Türkiye’deki en önemli şubelerden. Kadim bir geleneğimiz var. Ben de kuruluşundan itibaren MÜSİAD’ın içerisindeyim. BEKSİAD ise 2003 yılında kuruldu. BEKSİAD’ın kuruluşunda yer alan ben ve diğer arkadaşlarım aynı şekilde MÜSİAD ‘a da üye. Dolayısıyla başlangıçtan itibaren bu iki dernek arasında güçlü ve organik bir bağın varlığından söz edebiliriz. Yıllar içerisinde bağımız daha da güçlendi. Bu işbirlikleri sektörümüze de fayda getiriyor. Örneğin; BTSO’nun Ur-Ge çalışmaları BEKSİAD, MÜSİAD ve BTSO işbirliğiyle gerçekleştirilmiştir.
MÜSİAD olarak pandemi dönemini nasıl geçirdiniz? Önümüzdeki dönemde gerçekleştirmek istediğiniz projeler neler?
Bir süre sonra pandemiyle geçirdiğimiz bir yılı tamamlayacağız. Bu dönemde faaliyetlerimiz normal zamanlara göre azalmadı hatta daha da arttı. Yardım faaliyetleri MÜSİAD’ın asli çalışma alanları olmasa da dönemin şartları gereği bunları yaptık. Üyelerimiz de bundan memnun oldular ve kamuoyundan takdir topladık. Fakat sanayici ve iş adamları derneği olarak; üyelerimize iş hayatlarında vizyon kazandırmak, karşılaştıkları problemlerle ilgili yardımcı olmak bizim asli görevimiz. Önümüzdeki süreçte de iş hayatı ile ilgili, başta ihracat olmak üzere üyelerimizin iş hayatına dokunacak projeler gerçekleştirmek istiyoruz. Geçtiğimiz haftalarda ASELSAN Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün’ü, yılın ilk Müstakil Düşünceler Konferansı’nda konuk ettik. Bu toplantıda ASELSAN’ın Türkiye’nin farklı illerinde ofislerinin olduğunu ancak Bursa’da olmadığını öğrendik. Sanayi altyapısının, bilgi birikiminin ve iş gücünün bu kadar güçlü olduğu bir şehirde ASELSAN’ın ofisi olması gerektiğini tüm üyelerimiz dile getirdi. Prof. Dr. Görgün de bize hak verdi. MÜSİAD olarak biz bunun takipçisi olacağız. Eğer bunu yapabilirsek şehrimize önemli bir katkı sağlamış olacağız. ASELSAN’ın Bursa’da bir şube açması şehrimiz açısından önemli bir kazanım olur ve MÜSİAD olarak buna vesile olmaktan mutluluk duyarız.
STK’larda aktif olmanın zorlukları nelerdir? Gençlere bunu tavsiye eder misiniz?
Bu tür kurumlarda görev alacak insanlar zamandan feragat edeceklerini bilmeli. MÜSİAD Bursa Şubesi yönetiminde son iki yıl başkan ve öncesinde dört yıl başkan yardımcısı olarak toplam 6 yıldır görev yapıyorum. Böyle görevlere zaman ayırmanız gerekiyor. En büyük fedakarlık da bu. Sosyalleşmek faydalı bir şey. Otokontrolünüzü sağlıyor. Bulunduğunuz ortamda, farklı insanlarla birlikteyken, kendi pozisyonunuzu daha net görüyorsunuz. Ayrıca insanlara, sektörünüze faydalı olmak apayrı bir his. Bence en önemli nokta da bu. Sosyal işler, STK’lar sevilerek, gönüllülükle yapılıyor. Gençlere de mutlaka tavsiye ederim Ama ufak bir uyarıyla birlikte; işlerine zarar getirmemeliler. Evvela işlerini yapacaklar, geçimlerini temin edecekler.
Genç girişimcilere vermek istediğiniz nasihatler olur mu?
Bana göre en önemli şey zamanın ruhunu yakalamak.
Son 40 yılda dünyanın teknolojik alanda kat ettiği mesafe belki insanlık tarihi boyunca görülmemiştir. Sosyolojide bilginin eskimesi diye bir tabir var.
Günümüzde bilginin tazelenme ihtiyacı o kadar arttı ki, bilgilerin sürekli güncellenmesi gerekiyor. Aksi takdirde bilgi eskiyor. Bugün çok değerli olan iş kolları, meslek türleri 3 – 5 sene sonra geçerliliğini yitirebilir. Gençlerimizin buna hazırlıklı olması gerekiyor.
İmsak | 06:21 | ||
Güneş | 07:49 | ||
Öğle | 12:55 | ||
İkindi | 15:27 | ||
Akşam | 17:50 | ||
Yatsı | 19:13 |